Pablo Picasso Kimdir?
- esra duygu
- 10 Eyl 2022
- 13 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 6 Ara 2022
"Herkes resmi anlamak istiyor. Neden kuşların ötüşünü anlamağa çalışmıyorlar? Gece, çiçek, kişiyi çevreleyen her şey neden anlaşılmağa çalışılmadan sevilir? Ama resme gelince anlamak istiyorlar. Sanatçının gerektiği için
çalıştığını anlasınlar özellikle. Açıklamak gereğini duymadığımız ama bizi büyüleyen doğadaki birçok şeye verilen önemden çok bir önem verilmemesi gerekir sanatçıya, çünkü o da dünyanın en küçük üyelerinden biridir. Bir tabloyu açıklamaya çalışanlar çok zaman yanlış yola saparlar. Bir süre önce Gertrude Stein neşe içinde tablomun neyi
göstermek istediğini anladığını söylemişti. Stein'a göre tabloda üç müzikçi varmış. Oysa bir natürmort idi!"
Pablo Picasso

19. yüzyılın 1900'de değil, Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıcı olan 1914'te sona erdiği söylenir. 1914'e kadar olan dönem şiddetle başlayan ve bir neslin tamamını yok eden fırtına öncesindeki sessizlikti. O yıllarda Avrupa'daki eski yönetici sınıfını ortadan kaldıran yepyeni bir çağın başlangıcı olan söylentiler dolaşıyordu etrafta. Bu sadece siyasi ve toplumsal bir değişim değildi. İlk gazlı/motorlu uçuşun gerçekleşmesi, kablosuz iletişimin (radyo) gelişmesi, Einstein'ın ilk teorisi olan özel görelilik kuramını ortaya atması, Henry Ford'un bir fabrika açarak herkesin araba sahibi olabileceği fiyatlarda araba üretmesi ve Birleşik Devletler'de ilk sinema salonunun açılması gibi gelişmeler 20. yüzyılın ilk on yılında gerçekleşen önemli gelişmelerdi. Pablo Picasso da, 1907'de son 500 yıllık sanatın bütün kurallarını yıkan bir resim yaptı. Les Demoiselles d'Avignon adlı tablo, o dönemdeki diğer icatlar kadar etkili olacaktı.
1881 : 25 Ekim'de Picasso, Málaga İspanya'da dünyaya gelir.
1895 : Kız kardeşi Concepcion (Conchita), difteri nedeniyle 8 yaşında hayatını kaybeder.
1897 : Yerel sanat yarışmasında altın madalya kazanır.
1900 : Paris'e taşınır. Galeri Volland'da ilk kişisel sergisini açar.
1901 : Arkadaşı Casagemas intihar eder. "Mavi Dönem" başlar.
1904 : Bateau Lavoir'de Fernande Olivier ile tanışır. "Gül Dönemi" başlar.
1905 :Leo ve Gertrude Stein önemli müşterileri olur. Barselona, Gosol ve Lerida'ya yaptığı yolculuklarla, eski İspanyol heykel sanatını keşfederek, büyük ilgi duyar. Aynı tarihlerde Matisse ile tanışır. Onun öncülüğünde ilkel Afrika sanatının çekiciliğine kapılır.
1906 :Georges Braque ile tanıştı. Kübizm öncesi çalışmalara başladılar.
1907 : Les Demoiselles d'Avignon tablosunu yapar.
1909 : Yaz mevsiminde, Horta de San Juan'da geçirerek kübist peyzajlar çizdi. Çok kısa sürede eserleri Kübizm'in odak noktasını oluşturdu.
1910 : Analitik Kübizm
1911 : Eva Gouel (Marcelle Humbert) ile tanışır ve ona aşık olur.
1912 : İlk fabrikasyon üretimi heykeli yapar. Eserleri Fransa dışında da ün kazanmaya başlar. Münih, Berlin ve Köln'de enternasyonel sergilerde önemli yer tutar. Sentetik Kübizme başlar, kolaj çalışmaları yapar.
1914 : I. Dünya Savaşı, savaşa katılmadı, Paris'te kaldı.
1915 : Eva uzun bir hastalık sürecinden sonra hayatını kaybeder.
1917 : Sergei Diaghilev'in Parade adlı balesi için İtalya'ya giderek sahne arkası dekorları resmetti.
1918 :Olga Khokhlova ile evlenir.
1921 : Oğlu Paulo (Olga) dünyaya gelir.
1923 : Uzun zamandır ara verdiği heykel çalışmalarına devam eder.
1927 :Marie-Thérèse Walter ile tanışır.
1933 : İspanya Cumhuriyeti kurulur.
1934 : Hitler'in Uzun Bıçaklar Gecesi
1935 : Olga'dan ayrılır. Kızı Maya (Marie) dünyaya gelir.
1936 :Dora Maar ile tanışır.
1937 : İspanyol İç Savaşı nedeniyle, cumhuriyetçilerin tarafını tutar, Prado'nun Müdürlüğüne atanır. 26 Nisan'da Almanlar, İspanyol kasabası Guernica'yı bombalar. Picasso, İspanyol Cumhuriyeti Pavyonu için Guernica müralini yapar.
1939 : II. Dünya Savaşı
1943 :Françoise Gilot ile tanışır.
1945 : II. Dünya Savaşı sona erer.
1947 : Oğlu Claude (Françoise) dünyaya gelir.
1949 : Kızı Paloma (Françoise) dünyaya gelir.
1953 : Françoise, Claude ve Paloma'yı yanına alarak evden ayrıldı.
1961 :Jacqueline Roque ile evlenir.
1967 : Picasso'nun tabloları hâlâ hayatta olan bir sanatçı olarak en yüksek fiyata satılır.
1973 : Picasso, 8 Nisan'da hayatını kaybeder.
1981 : Beş buçuk milyon dolara satılan otoportresi bütün rekorları altüst eder.

Picasso'nun Dünyası
Picasso, İspanya'nın güney kıyısında, Endülüs Bölgesinde bulunan Málaga kasabasında 25 Ekim 1881'de doğmuştur. Efsaneye göre doğduğunda öldüğü zannedilip, burnuna puro dumanı üfleyen amcası tarafından hayata döndürülmüştür. Kendisine vaftiz edilirken Pablo ile başlayıp, Ruiz Picasso ile biten 14 isimden oluşan bir isim verilmiştir. Babasının soyadı olan Don Jose Ruiz yerine, annesinin soyadı olan Picasso'yu kullanmıştır. Görünümü uzun boyu ve kızılımsı saçları yüzünden "İngiliz" lakabıyla anılan babasına değil de, saçları kadar siyah gözleriyle minyon bir Endülüslü olan annesi Maria Picasso Lopez'e benzer.
Babası, yerel sanat okulundan aldığı düşük maaşını, yerel müzedeki küratörlük ve resim tamirciliği maaşlarıyla birleştiren, bir resim öğretmeniydi. Picasso on yaşındayken yerel müze kapanınca, babası Atlantic Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğretmen oldu. Elbette ki ailesi de onunla birlikte Coruna limanına taşındı. Daha sonraları babasının yapmış olduğu "kızıl keklikle güvercin, yaban tavşanıyla tavşan, kürkle tüy" tarzındaki resimleri, yemek odası resimleri diye tanımlamıştı ve babası kısa bir süre sonra, oğlunun sanat yeteneğini fark etti. Kendisi resim yapmayı bırakarak genç Pablo'yu bir sanatçı olarak yetiştirmeye odaklandı.
Picasso'nun doğumundan üç yıl sonra Lola adında bir kız kardeşi daha dünyaya geldi. Lola'dan da 3 yıl sonra Concepcion adında diğer kız kardeşi dünyaya geldi. Concepcion ya da diğer adıyla Conchita, henüz 8 yaşındayken difteri yüzünden hayatını kaybetti. Onun ölümünün 14 yaşındaki ağabeyi üzerinde derin izler bıraktı. Picasso o travmatik dönemleri tekrar hatırlamamak adına hayatının sonraki döneminde hasta insanların yanına yaklaşmamayı tercih etmiş. Bazı araştırmacılara göre, bu onun Azrail ile ilk kez karşılaşması değil. Çünkü doğduğu an, öldü zannedildi ve doktor olan amcasının müdahalesi sayesinde hayata döndü.

Picasso doğuştan bir sanatçıydı. Rivayetlere göre konuşmaya başlamadan önce resim yapardı ve konuştuğunda da söylediği ilk kelime "Lapiz"di. (Tükçede "kalem" anlamına gelir) Don Jose oğlu yedi yaşındayken ona resim yapmayı öğretmeye başladı ve henüz 13 yaşındayken babasının başladığı bir taslağı bitirdi. Don Jose, oğlunun yaptığı çalışmayı görünce bir daha resim yapmayacağına yemin ederek, paletini ve fırçalarını Pablo'ya verdi. Picasso, 13 yaşındayken babasının öğretmenlik yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi'ne katıldı. 14 yaşındayken Girl with Bare Feet (Çıplak Ayaklı Kız) tablosunu çizdi. Model kızın kim olduğu bilinmemektedir fakat anlaşıldığı üzere Picasso ile aşağı yukarı aynı yaştadır. Bu kadar genç bir sanatçı için oldukça etkileyici bir tablo olduğunu da söylemek gerekir. Ve yine tablo yıllarca Picasso'nun en sevdiği çalışması olarak kalmıştır. Belki de bu resim ona o yıllarda hayatını kaybeden küçük kız kardeşi Concepcion'u hatırlatıyordu.

Picasso, bu usta işi resmini 15 yaşındayken yapmıştı. Bu tablo 1897 National Beaux-Arts sergisinde huzur verici bir övgü ve Picasso'nun memleketi olan Malaga'daki yerel bir yarışmada altın madalya kazandı. Hasta kadının nabzını ölçen doktor, kızılımsı saçlarına bakılırsa Picasso'nun babasına benzemektedir. Bu tablo adeta ressamımızın genç yaşlarda sahip olduğu sanatsal yeteneği gözler önüne seriyor. Yukarıdaki resme nazaran daha ciddi bir havası var. Ve oldukça dokunaklı. Picasso hasta anne ile hemşirenin kucağından bakmakta olan küçük kızının rollerini değiştirmiş midir? Concepcion'un ölümü Picasso'nun aklından çıkmamış olmalı...

Picasso, kısa süreliğine önce Madrid'deki, sonra da Barselona'daki Akademi'ye katıldı ama öğretmenlerin ona katabileceği pek bir şey yok gibiydi. Barselona'da yeni arkadaşlar edindi. Burada kendini özgür hissediyordu fakat yine de Londra ve Paris sanatını görmek istiyordu. 1900'de arkadaşı Carlos Casagemas ile, Londra'ya diye çıkarak Paris'te yolculuklarına ara verdi. İspanya'ya dönmeye karar veren Isidre Nonell adındaki bir İspanyol sanatçının Montmartre'deki stüdyosunda kaldılar. Burada arkadaşı Soler ile birlikte Arte Joven dergisini yayınladı. Dönemin yenilikçi sanatçıları bu şehirdeydiler. Burada şair Guillaume Apollinaire ve Paris tiyatrosunda sergilendiğinde karışıklığa neden olan Ubu Roi adlı oyunun yazarı Alfred Jarry de dâhil olmak üzere birçok arkadaş edindi. Sanatçının, ilk Paris resmi olarak adlarını sıkça duyduğu Empresyonistlerin uğrak yeri olan Moulin de ka Galette'yi (1900) çizmesi de rastlantı değildir.
Picasso Paris'de, Noel tatilini ailesiyle geçirmek için İspanya'ya dönmeden önce, eserlerini satmayı kabul eden bir sanat simsarıyla anlaşacak kadar uzun süre kalmıştı. Ayrıca 1904'te ilk aşkı Fernande Olivier ile birçok sanatçıyla adının geçmesiyle ünlü olan Montmartre'deki Bateau Lavoir apartmanına taşındığında tanışmıştır. Picasso, bir iki yıl sonra Mayıs ayında Paris'e döndü, ama arkadaşı Casagemas mutsuz biten bir aşk macerası yüzünden hayatına son vermişti.

Picasso Paris'de, Noel tatilini ailesiyle geçirmek için İspanya'ya dönmeden önce, eserlerini satmayı kabul eden bir sanat simsarıyla anlaşacak kadar uzun süre kalmıştı. Ayrıca 1904'te ilk aşkı Fernande Olivier ile birçok sanatçıyla adının geçmesiyle ünlü olan Montmartre'deki Bateau Lavoir apartmanına taşındığında tanışmıştır. Picasso, bir iki yıl sonra Mayıs ayında Paris'e döndü, ama arkadaşı Casagemas mutsuz biten bir aşk macerası yüzünden hayatına son vermişti.
Çağının Sanatı
Picasso'nun hayatı ve kariyeri yaklaşık bir asrı kapsar. Picasso 1900'de Paris'e gittiğinde, resim sanatında yeni ve farklı yaklaşımlar arayan sanatçılarla dolu bir şehre gelmiştir. Empresyonizm oldukça ünlüydü; Empresyonizmin öncü temsilcisi olan Claude Monet, uluslararası bir itibar kazanmıştı. Noktacılar gibi (Puantilizm) ayrı topluluklar Empresyonizme meydan okuyorlardı; Degas ve Renoir bireysel yöntemleri takip ediyorlar; Gauguin ve Van Gogh gibi tek başına devam edenlerse oldukça bireysel tarzlar geliştirmişlerdi. İlk başta Picasso da bu yeni etkilerin üzerine gitti, ama kısa süre içerisinde kendi özgün resim tekniğini yarattı. Hatta akabinde "La Bande Picasso" adı altında taraftarları bile oldu. 1905'te Henri Matisse'nin öncülüğünü yaptığı Fovizm adlı bir tarz ortaya çıkmıştı. Fovizmin temel amacı renkleri bir ifade aracı olarak kullanmaktı. Matisse ve sanatçı arkadaşı Paul Cezanne bu yüzyılın başındaki resim yöntemini fazlasıyla etkilemişlerdi. Ama hiçbiri Kübizm, Sürrealizm, Ekspresyonizm, Fütürizm ve daha birçok öğreti gibi sanat akımlarını takip ederken daima bir birey olarak kalan Picasso kadar katkıda bulunmamışlardır.
Picasso'dan on iki yaş büyük olan Matisse, 1900'lü yılların başlarında Picasso ile aynı dönemde Paris'te yaşıyordu. Matisse'nin takıntısı duyguları ifade eden renkleri keşfetmekti. Fovist ressamların "kralı" olan Matisse, 1906'da Salon'da düzenlediği sergiden sonra yeni sanatçıların tartışılmaz lideriydi. Ancak Picasso ondan daha etkili olacaktı. Özellikle de Picasso'nun etkisiyle Kübizm, 20. yüzyıl modern sanatına giden ve kabul gören yol olmuştur.
Empresyonistlerle çalışan ve onlarla sergi açan Cezanne, Empresyonistlerin yaklaşımını beğenmezdi ve "Empresyonizmi tıpkı müzelerdeki sanat eserleri gibi sert ve dayanıklı bir şey yapmak istiyorum." derdi. Cezanne'nin 20. yüzyıl sanatına etkisi tartışılmayacak kadar büyüktür. Birçok insan nesnelerin sadece yüzeylerini değil, aynı zamanda yapısını ve biçimini de yansıtmanın yollarını arayan Kübizmin temel fikirlerini Cezanne'ye dayandırmaktadır.
Lautrec, Picasso Paris'e geldikten kısa bir süre sonra ölde de, eserleri Picasso'nun ilgisini çekmiş ve onu etkilemiştir. Lautrec'in Paris yaşamının köhne yüzüne serinkanlı bakışlarıyla dans salonları ve randevu evleri çalışmaları, Picasso'yu da aynı tema üzerine arayışa itmiştir. Bu dönemden sonra Lautrec'in resim yapma tarzının ipuçları Picasso'nun ilk resimlerinde görünse de, aynı temaya ilgi çekme daha belirgindir. Picasso'nun ilk "Mavi Dönem" tablolarında ağırlıklı olarak mavi tonları egemen olduğundan dolayı böyle adlandırılıyor.

1906'da Barselona'daki Cafe El Guayaba'da çekilen bu fotoğrafta Picasso'nun sağında sevgilisi Fernande görülmektedir. Fernande, Bateau Lavoir'e heykeltıraş Debienne ile birlikte taşınmıştı. 1904'te Picasso ile aynı eve taşınmadan önce, Sunyer adında bir ressam ile başka bir ilişkisi daha olmuştu. Fernande 1988'de yayımladığı anılarında, Picasso ile ilişkisinin nasıl başladığını yazmıştır.
"Bir Pazar günü, yakıcı güneşin altında, Picasso'ya gittim.
Fırtınalı bir günde gelip geçici bir hevesti beni kollarına atan.
Sonra, aniden çekildim ve sen bunun etkisinden aylarca kurtulamadın.
Sonra seni çağırdım. Çalışıyordun,
ama tuvalini, fırçalarını bıraktın
ve koşarak bana geldin."
Belki de arkadaşı Casagemas'ın ölümünden sonra Picasso'nun melankolik "Mavi Dönem" resimlerinden, 1904'ten itibaren daha sıcak olan "Gül Dönemi" resimlerine geçmesinin nedeni Fernande ile tanışmasıydı.

Picasso için tek bir kadına bağlı kalmak imkansızdı. Fernande 1911'de bir yaz akşamı Picasso'nun hayatından çıkınca, Picasso da Fernande'nin Marcelle Humbert adındaki bir arkadaşıyla flört etmeye başladı. Picasso ona ilk aşkı Eva'yı hatırlattığı için Eva Gouel diye hitap etmekteydi. Ve görünüşe göre ona gerçekten aşık olmuştu. Sürekli birlikte vakit geçirdikleri Montmartre'deki eve taşındılar. Picasso sanat simsarına Eva'yı çok sevdiğini ve onu resimlerine taşımak istediğini söylemiştir.

Yine Picasso'nun o dönemde yaptığı Ma Jolie isimli tablosunu yukarıda sizlerle paylaştım. Bu o dönemde popüler bir şarkı adıdır, Türkçede "Güzelim" anlamına gelmektedir. Picasso bu ismi, Eva'ya olan sevgisinin göstergesi olarak seçmiştir. Fakat bu aşk uzun sürmemiştir. Eva, 1915'de hastalanarak trajik bir biçimde ölür.

1915'de Picasso piyanist ve besteci Erik Satie ile tanışır. O dönemde Satie ünlü emprezaryo Sergei Diaghilev'in Parade adlı balesi için beste yapıyordu. Senaryo ise sonradan Picasso'nun çok yakın bir arkadaşı olan Jean Cocteau adındaki genç bir adam tarafından yazılıyordu. Picasso, bu eserin sahne arkası resimlerini yapmayı kabul etmişti. Bu bale dünyaca ünlü Russian Ballet (Rus Balesi) tarafından düzenlense de, 1917'de Paris'te başarılı olamadı. Fakat burada, bir Rus generalinin kızı ve aynı zamanda bir balerin olan Olga Khokhlova ile tanışır ve Temmuz 1918'de evlenirler.

Olga, 4 Şubat 1921'de Paulo adında bir çocuk dünyaya getirdi. Picasso bir süre adeta oğluna taptı. Oğlunun resimlerini yapmaktan büyük keyif alıyordu. O zamana kadar Picasso'nun eserleri oldukça revaçtaydı ve yüksek fiyatlara satılıyorlardı. Aile maddi açıdan pek sıkıntı çekmiyorlardı. Ama bu aile saadeti de pek uzun sürmedi. Birkaç yıl sonra Olga'da ve belki de Picasso'da bir tatminsizlik ortaya çıkmıştı.

Yeni Tutkular
Picasso kırklı yaşlarının ortalarında başarıyı tam anlamıyla yakalamıştı. Paris'in fakir kesimindeki kural tanımaz yoksul hayatı Akdeniz kıyısında bir villaya, şoförlü limuzine ve mutsuz bir evliliğe doğru değişmişti. Picasso 1927'de Paris sokaklarında 17 yaşında bir kızla tanıştı. Kızın adı Marie-Therese Walter'dı. Kısa bir süre içinde birbirlerine aşık oldular. Picasso hâlâ Olga'yla evliydi bu yüzden Marie-Therese ile gizli gizli buluşuyorlardı. Olga biraz dikkat etmiş olsaydı, Picasso'nun o dönemdeki resimlerinden olup biteni anlayabilirdi ama zaten Olga'nın böyle bir şey yapacağı yoktu. Sonunda 1935'te Marie-Therese Picasso'dan Marie-Concepcion (kısaca Maya) adını verdikleri bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Picasso'nun ilk kızı kırk yıl önce İspanya'da ölen kız kardeşinin adını taşıyordu. Maya, sarı saçlarını ve mavi gözlerini annesinden almıştır.

Picasso'yla ilk karşılaşmalarını hatırlayan Marie-Therese şöyle söylemiştir:
"Ben on yedi yaşında, masum bir genç kızdım. Ne hayat ne de Picasso hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Hiçbir şey. Galeries Lafayette'ye alışveriş yapmaya gitmiştim ve Picasso beni metrodan çıkarken gördü. Beni kolumdan tuttu ve şöyle dedi: 'Benim adım Picasso. Sen ve ben birlikte harika şeyler yapacağız.'"
İlişkileri yıllarca bir sır gibi kaldı. Olga'nın Marie-Therese'yi ne zaman fark ettiği bilinmemektedir fakat sanıyorum ki bu Marie-Therese, Maya'ya hamileyken (1935'te) olmuştu. Rivayete göre Picasso ile Olga ayrılırken ayrılma anlaşmasına yönelik malların belirlenmesi için bir adam çağırıldığında, Olga bayılmıştır. Boşanma işlemleri gerçekleşemediği için Picasso, Marie-Therese ile evlenememiştir.
Tam da bu dönemde (1936) Nazi Almanya'sından rahatsız edici haberler gelmeye başlamıştı. Picasso'nun çok sevdiği ülkesi İspanya, iç savaşa sürüklenmiş ve Nazi Almanya'sı da bu yıkımı hızlandırmıştı. Ressamın bu dönemde resmettiği çocuk resimlerine, özellikle kızı Maya'nın resimlerine bakıldığında bu durum anlaşılabilir. Bu resimler çocukların yüzlerindeki masumiyeti ve sıcaklığı aktarmadığı için birçok kişi tarafından "korkunç" bulundu. Belki de Picasso'nun amacı buydu.

1936 yılının ortalarına doğru Picasso'nun arkadaşı Paul Eluard onu fotoğrafçı Dora Maar ile tanıştırdı. Yakın bir dostunun yazdığına göre Dora Maar "fırtınalı bir aşkın" peşindeydi. Picasso, onu görür görmez sevdi ve birbirlerine aşık oldular. Picasso'nun buradaki ve buradaki çalışmaları karşılaştırıldığında Marie-Therese ve Dora Maar'ın benzerliği dikkat çeker. Bu açıdan bakarsak bu dönemde de Picasso'nun Marie-Therese'ye olan ilgisinin geçmediğini söyleyebiliriz.

Picasso, Marie-Therese ile birlikte sadece birkaç hafta ve tatil günlerini; Dora Maar'la ise kısa bir zaman geçirerek hayatını tek başına sürdürmüştür. 1943'te tanıştığı Françoise Gilot için ise farklı düşünüyordu. Picasso, Françoise ile ilk defa Nazi Paris'inde yaşarken karşılaşmıştır. Savaş 1945'te sona erene kadar 64 yaşındaki Picasso ile kendisinden yaklaşık 40 yaş küçük olan Françoise birbirlerine aşık olmuşlardı. Françoise'nin 1947'de Claude adındaki oğullarını doğurduğu Antibes'te beraber yaşadılar. Kısa süre sonra Paloma adında bir de kızları oldu.
Picasso'nun Françoise ve çocuklarla birlikte olan hayatı 1953'e kadar sürmüştür. Françoise hem Marie-Therese'yi hem de Dora Maar'ı sürekli görmek zorunda oluşuna ve diğer aşk kaçamaklarına artık katlanamayacağına karar vererek çocuklarını da alıp Paris'e dönmüştür. Françoise'nin günlüğünde Picasso belki de anlaşılabilir bir acıyla anılmaktadır:
"Picasso çocuk doğurmam için ısrar ediyordu, çünkü ben henüz bir kadın sayılmazdım. Ben de doğurdum. Bu yüzden bazıları kadın olduğumu düşünebilir, ama sonuçta bunun Picasso için hiçbir anlam ifade etmediği açıkça ortaya çıkmış oldu."
Picasso bir kez daha yalnız kalmıştı, ama kendisi hiçbir zaman uzun süre yalnız kalamazdı. Tüm bu olanların ardından Jacqueline Roque ile tanıştı.

Jacqueline, Picasso'nun ikinci eşiydi. 1953 yılında Picasso'nun yaşadığı ve çalıştığı Güney Fransa'nın Vallauris kasabasında tanıştıkları sanılmaktadır. Olga'nın 1955'teki ölümü Picasso'nun artık evlenmekte özgür olduğu anlamına geliyordu. Jacqueline ile geçirdikleri birkaç yılın ardından, 1961'de evlendiler.
Yukarıda paylaştığım fotoğraf 1957'de Picasso ve Jacqueline'nin Cannes'ta oturdukları ev olan La Californie'de beraber dans ettikleri bir anı belgeliyor. Yüksek tavanlı ve Cannes körfezi manzaralı bu devasa ev Picasso'nun sonsuz sayıdaki tablolarını ve heykellerini ürettiği kocaman bir stüdyo halini almıştı.

Tıpkı Picasso'nun hayatındaki tüm kadınlar gibi, Jacqueline de Picasso resimlerinin bir teması olmuştur. Picasso biçimi, şekillere, renklere ve çizgilere çevirerek onun resimlerini yapmıştır. La Californie'deki hayat Picasso'nun siyasi görüşleriyle doluydu (Picasso uzun süre Fransız Komünist Partisi üyesiydi) ve Sovyet tankları Macaristan'a girdiğinde bir tartışma kıvılcımlanmıştı. Yves Montand ve Gary Cooper gibi film yıldızları ve Jean Cocteau gibi eski dostları onu her zaman burada ziyaret ediyorlardı.

Picasso hayatının sonuna doğru da hız kesmedi. Hâlâ yüzlerce tuval boyuyor ve her yıl yüzlerce gravür yapıyordu. Yazar Helen Parmelin'in Picasso'nun eserleri hakkındaki notları onun resim ve tuvale olan aşkını göstermektedir:
"2 Mart'ta Picasso 4 resim yaptı; ressam ile mankeni ile yeşil nü bir manken. Ayın 4'ünde ise beyaz nü bir manken artı ressamın başıyla 2 adet tuval. Ayın 10'unda kendi boy resmini yaptığı resimlerin karşısında dururken. Ayın 13'ünde ressam çalışmaya devam ederken, nü manken elinde kol boyunda bir kadeh tutuyor. Ayın 14'ünde nü manken sahneden ayrılıyor, belki de uyuyordur. Her halükârda, yalnız ressam stüdyosundaki şövalesinde çalışıyor. Ayın 25'inde ressam hâlâ yalnız."
Picasso güçten düştükçe bu tutkusu daha da güçlendi. 8 Nisan 1973'teki ölümüne kadar resim yapmaya devam etti. 92 yaşında ölümünden sadece birkaç ay önce çizim yapma üzerine şöyle söylemiştir:
"Dün bir çizim yaptım ve sanırım bir şeye değindim. Bu daha önce yapmadığım bir şeydi."
Mavi Dönem (1901-1904)
Bu dönemde yaşadıkları ve tecrübeleri, yıllar sonra Picasso'nun şu sözleri söylemesine neden olacaktı: "Yaratıcılığın baş düşmanı, iyi hissetme dürtüsüdür." Bu söz, bu dönemin bir özetiydi.
Picasso, mavi döneminde çocukluk yıllarından beri en sevdiği renk olan, gökyüzünün ve denizin temsili, huzur verici maviyi; ölümü, yaşlılığı, fakirliği en gerçek haliyle ifade edebilmek için kullandı. Azrail ile yapılan ilk karşılaşmayı kazanarak hayata tutunduğunu düşünmüştük ama ard arda gelen iki büyük kayıp belki ilk karşılaşmayı galibiyetten öte mağlubiyete dönüştürmüştü. Yaşamın tüm acısını ve acımasızlığını tuvale kendine özgü tarzıyla tuvale döktü Picasso. Yeri geldi tuval yetmedi, ilk heykellerini yapmasına sebep oldu bu iç daraltıcı ruh hali. Yaşanan bu dibe vuruş, kaderin bir cilvesi olarak sanat camiasında yükselmesine neden oluyordu. Yaşadığı çağın en büyük sanatçılarından biri olan Rodin'in eserlerini görmesi Picasso'nun yaşamına ve içinde bulunduğu duruma yeni bir boyut kazandırdı. 1904 yılında Paris'e yerleşmesiyle beraber bu acı dolu dönem yerini bir geçiş dönemi sayılabilecek Gül Dönemine bırakıyordu.
Dönemin önemli eserleri: Woman with Folded Arms, The Tragedy, Portrait of Angel Fernandez de Soto
Gül Dönemi (Pembe Dönem, 1904-1906)
"Gizli bir harmoni, apaçık olandan daha iyidir." diyen Picasso, bu dönemde sembolizmi arttırarak metaforik çalışmalarını sıklaştırmıştır. Mavi dönemin boğucu havası yerine, aynı acıyı daha hafif bir teknikle ifade etmeyi seçmiştir. Bu dönem büyük depresyondan kurtulmanın başlangıcı olarak sayılır.
Havada hâlâ hüznün kırıntıları vardı, fakat daha hafiflemişti. Paris'e yerleşmesiyle beraber atmosfer değişmiş, depresyondan çıkış ufuktaydı. Daha sonralarda büyük üne kavuşacak Max Jacob ile tanışmış ve onunla yaşamaya başlamıştı. Eserlerinin ana rengi olan mavi yerini pembe, gri ve kahverengiye bıraktı. Renk artık onun için en önemli şey değildi, biçime önem vermeye başlamıştı. Bu dönemin eserleri bolca çizgi ve desen barındırır. Picasso'nun yeni kahramanları sirk insanlarıydı, cambazlar ve palyaçolar. Verdiği eserler adeta kübizmin habercisiydi. Geometrinin ve geometrik şekillerin bolca bulunduğu eserlerin hâkim olduğu bu dönemde, şöhreti resim sanatını aşıp heykel ve gravür alanında da duyulmaya başlamıştı.
Dönemin önemli eserleri: The Actor, Young Acrobat on a Ball, Death of Harlequin
Kübist Dönem (1907-1911)
Çağına damgasını vuracağı, Picasso ile özdeşleşen akım. Picasso'nun gelişim ivmesi ve üretkenliği git gide artıyor, kendini yaptığı eserlerle tüm zamanların insanlarına kanıtlıyordu adeta. Dönemin başında Picasso resimlerini çok yakın arkadaşları dışında hiç kimseye göstermiyordu. Üç boyutlu nesneleri iki boyutlu tuvale en gerçek şekilde aktarmaya çalışırken, insan anatomisini olduğundan farklı şekilde ifade etmeye başladı. Yaptığı portrelerde kullandığı teknik, hem profilden hem de cepheden bir görünüşe yer vermesi, alışılmışın dışında eserler ortaya çıkmasına neden oldu. Yakın arkadaşı Georges Braque ile birlikte başladığı bu dönemde, ikisinin eserlerini birbirinden ayırmak çok zor oluyordu. Takvim 1910 yılını gösterirken teknik gelişti, estetik ilerledi ve "Analitik Kübizm" adının verildiği bir boyuta taşındı. Analitik kübizm dönemi, nesneyi taklit etmekten öte gerçeğini yansıtmaya yönelik bir anlayışa sahipti. Bu gelişim ve evrim yoluna hızla devam ediyordu. Sıradaki durak "Sentetik Kübizm" idi. Sentetik kübizm ise gerçek dünyayı gerçeküstü bir anlatımla tuvale aktarma ve küçük detayların büyük yer kapladığı bir anlayışla ortaya çıktı.
Dönemin önemli eserleri: Les Demoiselles d'Avignon, Seated Nude, Harlequin with Violin
Ara Güler'in Anlatımıyla...
"Görüşmeye gittiğim zaman kaldığım oteldeki barmen, Picasso ile görüşeceğimi duyunca güldü. Çünkü, Lenin nişanını kendisine vermek üzere gelen Rusya Büyükelçisi bile görüşememişti." diyen Ara Güler, Picasso'nun o dönemde önemli bir mal varlığına sahip olduğunu ve kendisine ait bir şatoda görüştüklerini ifade etti. Ve şöyle devam etti: "Ben sürekli fotoğraflarını çekiyordum. Bir ara bana 'Ben de senin resmini çizeyim.' dedi. O sırada boş bir kağıt bulamadığım için odada elime geçen bir kitabı verdim ve o kitabın boş bir sayfasına, bana bakmadan resmimi çizmeye başladı. Bana, 'Sezar'a benziyorsun.' dedi. Sonra, resmin çizildiği kitabın da antika olduğunu öğrendim. Tabii o sayfayı kitaptan koparmadığım için çizimin prodüksiyonunu yaptırdım ve odama astım. Onunla tanışmak benim için büyük bir olaydı. İlginç yönleri de vardır. Bir gün kendisine çok sayıda çek getirildi ve hepsini tek tek imzaladı. Ben de merak ettim, 'Neden bu kadar çek imzalıyor?' diye sordum. Evin tüm harcamaları için çek imzalıyormuş ve çekleri alanlar da Picasso'nun imzası var diye çekleri bozdurmuyorlarmış..."
Detayları: Burada
Sonsöz
En üretken sanatçı olarak bilinen Picasso, Guiness Rekorlar Kitabı'na göre, sayısız tablo, 100.000 baskı, 34.000 kitap resmi, 300 heykel, birçok seramik ve çizim üretmiştir. Picasso'nun en üstün yönü, sade fakat sonsuz özlemleri, hep duygu ve stilin doruğunda gerçekleştirebilmesidir. Yaşama tutkusu, duygusal gerilimi, Picasso'yla beraber resim sanatına ilk defa, sadece gerçek ve onun tutkuları değil, gerçeği kapsamaya yarayacak mantıksal ögeler de girmiştir. Bu yüzden gerçekle çizilen arasında görünüş benzerliğinin onun için hiç önemi yoktur. Nedenleri ve izlenimleri aramak için doğanın derinliğine yönelmesi gereksizdir. İçindeki duygusal atılımlar, izlenimleri yorumlamaya yeterli olmaktadır. Picasso aramaz, bulur. Picasso görmez, düşünür.
Comments