Ikarus'un Düşüşü Sırasında Bir Manzara
- esra duygu
- 13 Nis 2022
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 16 Ağu
Açıklarda, şarap rengi denizde, bir ülke var ki, zengin olduğu kadar da güzel, dalgalar içinde yapayalnız. Burası Girit'tir işte... (1)

Ressam: Pieter Brueghel (The Elder/Usta) (?)
Eserin Bitiş Tarihi: 1560 (yaklaşık)
Eserin Bulunduğu Yer: Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Müzesi, Brüksel
Eserin Gerçek Boyutu: 73.5 x 112 cm
Tür: Mitolojik Resim, Manzara Resmi
Stil: Kuzey Rönesansı
Dönem: Anvers Dönemi (1554-1562)
Teknik: Yağlıboya
Materyal: Tuval
Merhabalar,
Her başlangıç kendi içinde farklı deneyimler taşır. Eski blogumda yaptığım ilk resim analizini burada yeniden gözden geçirerek paylaşırken, tüm bu analizlere ilk başladığım zaman hissettiğim o heyecanı yeniden hissetmeye başladım. Bugün sizlerle birlikte büyük ressam Pieter Brueghel'in en ünlü resimlerinden biri olan Ikarus'un Düşüşü Sırasında Bir Manzara'yı inceleyeceğiz. Ressamımız tablosunda mitolojik bir hikâyeyi konu aldığı için isterseniz önce mitolojik resim nedir buna biraz değinelim. Ardından tablonun hikayesine ve diğer detaylara geçebiliriz.
Mitolojik Resim: Genel olarak bir çeşit tarih resmi sayılan; temalarını bir inancı, tarihi bir olayı, doğa olaylarını açıklamak için icat edilen her türlü mitolojik anlatı ve efsanelerden alır. Anlatılmak istenen hikaye ne olursa olsun, bir durum aktarma çabası olduğundan tabloların hemen hemen hepsinde figürler görürüz. Mitolojik hikâyelerin aktarılabilmesi için insanların yaşanan duruma şahit olması ya da çoğunlukla birilerinin bu duruma şahit olduğuna inandırılması gerekir. Çünkü hikâyeler kendilerini anlatamaz, bu insanların işidir. Dilerseniz biz de yavaş yavaş hikâyemizi anlatmaya başlayalım:
Daidalus çok üstün bir zanaatçıydı Yeğeni Talos'la birlikte çalışarak Atina'da aletler icat ederdi. Dışarıdan bakınca gerçekçiliğiyle insanları hayrete düşüren, adeta konuşup yürüyen heykeller yaratırdı. Bir gün Talos, kendisinin daha yetenekli olduğunu düşünerek ustasını geçebileceğini iddia etmeye başladı. Ve bir yılan çenesinden esinlenerek bir testere yaptı. Güzelim aleti görüp kıskançlıktan deliye dönen Daidalus, Talos'u Akropol'ün tepesinden aşağı attı. Ancak ne yazık ki, çok kısa bir süre içinde cinayet ortaya çıktı ve Daidalus kaçarak Girit kralı Minos'a sığınmak zorunda kaldı. Minos bu genç yetenekli adamı kendi korumasına aldı. Ancak karşılığında kızı Ariane için bir dans yeri inşa etmesini istedi. Daidalus bu küçük isteği gerçekleştirerek geleceğini garanti altına aldığını umdu. Kısa bir süre sonra sarayın cariyelerinden birine aşık oldu ve oğlu Ikarus dünyaya geldi.
Daidalus kısa zamanda karmaşık entrikaların içinde buldu kendisini. Kraliçe Pasiphae'nin isteği üzerine, aşık olduğu boğa ile çiftleşmesine olanak sağlayacak canlı gibi görünen ve kraliçenin içine girebileceği kurnazca hazırlanmış bir inek heykeli yarattı. Kral için ise yine kralın isteği üzerine Labyrinthos'un planladı. Buraya kraliçe ve sevgilisi boğanın doğa dışı sevişmelerden türeyen Minotauros kapatıldı. Minotauros büyüdükçe kral onu öldürmeye karar verdi ve en iyi kahramanlarından birini labirentlere yolladı. Ancak kahramana aşık olan kralın kızı Ariane onun labirenten çıkamayacağını düşünüp Daidalus'tan yardım istedi. Daidalus da Ariade'ye savaşçının labirentten çıkabilmesi için o meşhur iplik yumağı fiktini verdi. Minos tüm bunları duyduktan sonra Daidalus'a öfkelenip onu ve oğlu Ikarus'u labirentlere hapsetti.
Minos pekâla kapatabilir bana karayolunu da, deniz yolunu da, en azından gök bana açık kalır. (2)
Daidalus'u yılgınlığa düşürmeye bu kadarı yeter mi? Ustalığını konuşturarak labirentte bulduğu kuş tüylerinden iki çift kanat yaptı ve bunları hem kendisinin hem de oğlunun omuzlarına balmumu ile tutturdu. Havalanacakları sırada Ikarus'u uyararak denizde boğulma tehlikesi nedeniyle çok alçaktan uçmamasını, güneş balmumunu eriteceği için de çok yükseğe çıkmamasını istedi. Ne yazık ki, delikanlı kendisine sağlanmış olan bu güçle adeta sarhoşa döndü ve yükseldi, daha daha yükseldi, ta ki kanatları dökülünceye dek... Düştü ve deniz onu yuttu.
Daidalus ise, temkinli uçtuğu için sağ salim İtalya toprağına kavuştu. Kendine yeniden kudretli bir koruyucu buldu: Sicilya kralı Kokalos. Yeniden her işi yolunda gitmeye başlamıştı ki Minos, kendisini küçük düşürmüş olan adamı kolayca serbest bırakmamaya karar verdi. Bir salyangoz kabuğunun sarmalları içinden iplik geçirebilecek olan kişiye ödül vaat etti ve bunu çevre ülkelere de duyurdu. Böyle bir soruna Daidalus'tan başka kim çözüm bulabilir? Minos nihayet Kokalos'u ziyaret etmek için onun ülkesine gelince, Kokalos Minos'un problemini Daidalus'a aktardı; Daidalus da sorunu elbette ki üzerinde düşünülemeyecek kadar basit buldu. Daidalus böylelikle son bir kez Minos'u küçümsemiş oldu. Minos da onu banyosunda haşlatarak intikamını aldı.
1300'lü yıllardan itibaren ressamlar resme yeni bir soluk getirmek amacıyla, halk arasında anlatılan mitolojik hikâyeleri tablolarına konu edinmeye başladılar. Bunun en güzel örneğini tıpkı burada da olduğu gibi Rönesans sanatçılarında görmekteyiz. Brueghel de Hollandalı bir Rönesans ressamıydı. Burada küçük bir bilgi vermek istiyorum. Yukarıdaki kısa bilgilerde gözünüze çarpmış olabilir. Tablonun ressamının isminin yanına bir soru işareti yerleştirdim. Çünkü burada dikkat etmenizi istediğim bir durum var. Bu tablonun tam versiyonunu gördüğünüzde kendiniz de fark edeceksinizdir, resmin ne ön yüzünde ne de tuvalin arka tarafında (bu kısmı yalnızca müze yetkilileri görebilir gerçi ama) imza ve tarih bulunmuyor. Uzmanlara göre tablonun kompozisyonu da çizimi de usta olan Brueghel'e ait, ancak müze kompozisyonun ona ait olduğunu kabul etse de tabloyu ressamın çizmediği kanaatinde.
Brueghel, savaş sahneleri, yıkımlar gibi o dönemde insanları derinden etkileyen olayları çizerdi. Eserlerinde ise karakterleri ön plana koymaktan kaçınırdı. Bunun yerine genelinde kaosu, kargaşayı resmederek aynı zamanda da insancıl durumları yansıtırdı. İncelediğimiz bu tabloda da tam olarak bunu görüyoruz. Tablonun ana karakteri olan Ikarus'u neredeyse göremiyoruz öyle değil mi?

Dikkatimizi ilk çeken tablonun merkezinde bulunan ve çift süren köylü oluyor. Sanırım bunda en önemli faktör tabloda genellikle sarı, yeşil ve kahverengi gibi renkler kullanılmasına rağmen köylünün giydiği kıpkırmızı gömlek. Köylü tamamen yaptığı işe odaklanmış bir halde eğimli toprakları atı yardımıyla sürmeye çalışıyor. Biraz daha ilerisine baktığımızda gözlerini gökyüzüne dikmiş çobanı,(belki de Ikarus'u izliyor) sürüsünü ve tabii ki sürüyü tehlikelere karşı koruyan köpeği görüyoruz. Eğimli topraklar ve çobanın çok daha küçük ve aşağıda resmedilmesi aslında gerçekçi olmaktan uzak bir şekilde, uzaklık ve derinlik hissi yaratılmaya çalışıldığını gösteriyor. Küçük küçük resmedilen her parça da detaylara daha fazla dikkat etmemizi sağlıyor. Ve belki başta direk göremediğimiz sol tarafta çalılar arasında saklanan, karanlıkta kalmasına rağmen biraz daha parlak görünen yuvarlakça bir şey görüyoruz. Bu çoktan bütünlüğünü yitirmiş bir cesedin başı. Tekrar köylünün olduğu bölgeye çeviriyoruz bakışlarımızı. Sol alt köşede sivri ve uzun muhtemelen bir hançer veya küçük kılıç yanında ise bir kese bulunuyor. Biraz sağ tarafında ise bej renginde bir çuval var. Bu da yine muhtemelen toprak sürüldükten sonra ekilecek olan tohumların bulunduğu çuval. Tabii ki de bunların her biri bulundukları yere göre yapılmış birer yorum.

Denizin karşı tarafında (uzakta) Daidalus'un geçmeye çalıştığı İtalya ve küçük kara parçalarını, sahilleri görmekteyiz. Girit ile İtalya'nın haritadaki konumu bu kadar yakın değildir normalde ama söz konusu resimler olduğunda ve bu resimler akademik kurallar çerçevesinde önceden belirlenmiş sabit oranlara göre resmedilmediğinde bunu sorun yapmamak gerekir.

Bulunduğumuz yere daha yakın olan tarafında ise Ikarus ve babası Daidalus'un kaçtığı mahzen/zindan/kule (hikâyelere göre değişiklik gösterebiliyor) ve bir şehir görünüyor. Bu şehir, aynı zamanda bir ticaret bölgesi olan Girit Adası'nın ta kendisi. Gemiler de buradaki ticaretin ne denli sıklıkla yapıldığını gösteriyor. Bu gemilerin her birinin dikkatli seyredince 16. yüzyıl gemileri olduğunu anlıyoruz, demek ki ressam bu hikâyeyi kendi çağına taşımış. Bunu yine diğer ufak tefek detaylardan anlayabiliyoruz, köylünün giysileri, hançer vs.

Resmin biraz daha sağ alt köşesine baktığımızda ise taşlar üstüne oturmuş denizden sanki balık tutmaya çalışan biri görünüyor. İlerisinde ise çoktan denize düşmüş ve çırpınan Ikarus... O, neredeyse tabloda sonlara doğru bakacağımız bir durumda. Daha önce de söylemiştim, Brueghel ana karakterleri resmin merkezine yerleştirmekten kaçınıyordu.
Tabloyu şimdiye kadar genel olarak aslında inceledik, ufak tefek birkaç detay kaldı. Başta, çobanın Ikarus'u izlediğini düşünmüştük çünkü Ikarus'un uçarak kaçmaya çalıştığını ve çobanın da gökyüzünü izlediğini biliyorduk. Oysa Ikarus çoktan denize düşmüş gülünç bir şekilde çırpınıyordu. O halde çobanımız neyi izliyordu? Ya da o ve diğerleri hatta hemen onu görebilecek olan balık tutan köylü bile neden Ikarus'u izlemiyordu? Zavallı Ikarus, sanki küçük ve değersiz bir nesne gibi resmedilmiş.
Burada resmedilen her figür; çift süren köylü, çoban ve balık tutan adam aslında hikâyenin anlatıldığı Ovidius'un Metamorphoses adlı eserinde anlatıldığı için resmedildi:
Dayanıksız oltalarla balık avlayanlar, değneğine dayanmış duran birçok çoban, çiftin arkasından giden birçok köylü her ikisini de şaşkınlıkla izledi ve onların Tanrı olduklarını düşündü; zira ikisi de havada çok yükseklere çıkabiliyordu.
Burada gördüğümüz ise Ovidius'un anlatımından tamamen farklı. Brueghel, bize farklı bir şey anlatmaya çalışıyor çünkü onun eserinde bu tepkiyi görmüyoruz. İnsanlar Ikarus'a bakmıyor, onu görmüyor, onun uçuşuna ve düşüşüne şaşkınlıkla ya da heyecanla yaklaşmıyorlardı. İnsanlar kendi hayatlarının akışına devam ediyorlardı. Kimse Ikarus'la ve onun hikâyesiyle ilgilenmiyordu. Hatta çoban onun olduğu yerin tam tersini seyrediyordu. Ölüme rağmen hayat dingin ritmiyle akıp gitmekte, insanlar bu felakete aldırış etmemekteler.
Ikarus, kimi insanlara göre toplumun dışına itilmek pahasına içinde bulunduğu sınırları zorlayan ve hayatı pahasına da olsa uçlarda yaşamak için cesaretle kanat çırpan bir kahramandır. Kimi insanlara göre ise çok yükseklerde uçmanın verdiği haz ile kendi kibrine yenik düşen ve açgözlülükle daha da yükseğe ulaşmak istemesinin bedelini canıyla ödeyen bir ölümlü.
Kendi yaşantımızda içinde bulunduğumuz labirent veya kuleden, kendi güvenli bölgemizden çıkmak, dış dünyaya açılmak, neler olup bittiğini daha yakından görmek, biraz daha özgür olmak, hayatı daha yoğun hissetmek için yola çıkanları bekleyen sonuç, eğer Daidalus gibi davranılırsa, temkinli ve istikrarlı olarak o zaman başarı olacaktır. Ancak Ikarus gibi hangi nedenle olursa olsun hep daha fazlası istenirse ya da gerekli uyarılar kulak ardı edilip önlemler alınmazsa başımıza gelecek olan ancak yitip gitmek olacaktır.
Brueghel'in o resmini hatırlıyor musun,
Hani Ikarus
Gökyüzünden sığ suya düşmüştü çırpına çırpına
Yukarıda sabanını sabırla sürerken
Daha büyük çiftçi.
Brueghel'in o resmini hatırlıyor musun,
Diz boyu karda güçlükle yürüyorlardı
Ellerinde kürekler, 16. yüzyılın karlarında,
Gölde paten kayarken köylüler
Aşağıda, dağın eteklerinde.
Bir aşağı bir yukarı, oklar işte, gösteren.
Şimdi anlıyor musun nedir bu utanmak
gökyüzüne bakıp bakıp geceleri
Hani bazan,
1500-1600 metrede bulutlar yer değiştire değiştire
geçerken alnımızdan
Anlıyor musun neden kazmalar kürekler halatlar
Ve niye güzel, önlerinde köpeklerin koşması bu kadar.
Anlıyor musun şansımız ne kadar, şansımız ne kadar az,
Neden Ikarus'un ağışını değil de düşüşünü yapmış
büyük Pieter Brueghel
Ya da emanet sürüyü telaşa veren
Ve sırtını dönüp elinde sopası kurttan kaçan kötü çobanı.
Hatırlıyor musun öteki resmi,
Hani değneklerle kör topal yol alıyordu körler yeryüzünde
En önde giden de düşüyordu sığ suyun içine
ama sırt üstü. (3)
Açıklamalar:
(1) : Ozan Homeros Girit Adası ve denizini işte böyle tasvir ediyor.
(2) : Ovidius, Metamorphoses (Değişimler), VIII, 183
(3) : Ömer Aygün'ün Düşünüş şiirinden bir bölüm
Önerilen Kaynaklar:
1. Tuğçe Karaorman, Ikarus'un Hikayesi - Yükseliş ve Düşüş (Tarihli Sanat)
2. Ali Kalburcu, Mitoloji Nedir, Mitolojiler Nasıl Oluştu? (Tarihli Sanat)
Yorumlar