top of page

Gece Devriyesi

  • Yazarın fotoğrafı: Esra Duygu
    Esra Duygu
  • 16 Ağu
  • 5 dakikada okunur

Merhaba sevgili okuyucu,


Aradan epey uzun bir süre geçti. Hayatın yoğun temposu ve sürekli ertelediğim bireysel ihtiyaçlarım bu süreçte beni yazmaktan alıkoydu. Bu arada düşündüm, kendimi geliştirdim, yeni deneyimler edindim. Şimdi ise elime yeniden kalemi alıp bu deneyimleri sanatla harmanlayarak seninle paylaşma zamanı. Biliyorum, seni biraz beklettim. Ama umarım yeni yazılarım senin için daha ilham verici olur.


Özel hayatımda neler olup bittiğini yazılarımda pek dile getirmekten hoşlanmıyorum. Fakat bu kez bir istisna yapacağım. Artık 30 yaşındayım. Tam da Joey’nin (Friends) şu repliğinde olduğu gibi: “Why God, why? We had a deal. Let the others grow old, not me.” Evet, doğru anladın. Artık otuz yaşındayım. Sinema ve televizyon dünyasında 30’lu yaşların fazlasıyla dramatize edildiğini düşünürdüm; ta ki kendim deneyimleyene kadar.


Bu yaş günüm bana önceki yıllarda kendime verdiğim tüm hediyeleri düşündürdü. Kendime neyi layık gördüğüm, neyle mutlu olduğum, bazen de kendimi neye zorladığım… Hepsi tek tek aklımdan geçti. Minolta x700, yüzme dersi programı, Adamlar grubundan İnsanın Düştüğü Durumlar şarkısı ve en sonunda Rembrandt.


Evet, Rembrandt. Kendime 2015’te, doğum günümde hediye ettiğim bir ressamdı o. İnsan kendine ressam hediye edebilir mi? Eğer şarkı hediye edilebiliyorsa, ressam da pekâlâ hediye edilebilir, neden olmasın? Onun hayatını, resimlerini, kullandığı renkleri kendime bir araştırma görevi gibi armağan etmiştim. O dönem blogumda “Biraz Resim Tanıyalım” başlığı altında çok fazla yazı yazmıştım; hatta bazıları makalelere bile konu oldu.


Bugün, üzerinden aşağı yukarı on yıl geçti. Eski yazılarıma meydan okumayı sevdiğimi bilirsin. İşte bu yüzden, geri dönüş yazısı olarak Rembrandt’ı ve onun biricik gözbebeği Gece Devriyesi’ni seçtim.


ree

Ressam: Rembrandt Harmenszoon van Rijn

Eserin Bitiş Tarihi: 1642

Eserin Bulunduğu Yer: Rijksmuseum, Amsterdam (Müzeyi sanal olarak gezmek ve tablonun bir duvarı kaplayan orijinal boyuttaki aslını görmek için buraya tıklayın)

Eserin Gerçek Boyutu: 363 cm x 437 cm

Tür: Tür resmi

Stil: Barok / Felemenk Barok

Teknik: Yağlıboya

Diğer Bilgiler: Tablo 330 kg. gelmektedir.


1642 yılında Rembrandt tarafından tamamlanan ve Barok resmin dünya çapındaki zirvelerinden biri olarak kabul edilen Gece Devriyesi (De Nachtwacht), Hollanda tarihinin görkemini tuvalde yaşatan bir manifestodur. Resmedildiği dönemde “Yüzbaşı Franz Banning Cocq ve Teğmen Willem van Ruytenburch’un Birliği Yürüyüşe Hazırlanıyor” olarak bilinen bu eser, yıllar içinde kararmalar ve restorasyonlarla gölgelenmiş; böylece “Gece Devriyesi” adını hak eder hâle gelmiştir. Oysa yakın dönem restorasyon ve bilimsel analizler, sahnenin gündüz ışığı altında kurgulandığını kanıtlıyor.


İlk bakışta gözler doğal olarak Yüzbaşı’yı, Teğmen’i ve yanlarındaki kızı yakalarken; tuvalde bundan çok daha fazlası var, çok farklı hikâyeler, bakış açıları, ruh hâlleri… Arkada biri, coşku içinde elinde Leeuwarden bayrağı sallarken; bir başkası, yorgun ve solgun yüzüyle kılıcını sessizce kavramış duruyor. Her biri kendi dünyasında ama bir anda aynı sahnenin parçası oluvermişler. Buna ek olarak, resmin sağ üst köşesinde zar zor fark edilen ve figürlerin isimlerini içeren bir kalkan objesi gizlidir. İlginçtir ki bu kalkan üzerine yazılan yazılar, tabloya sonradan, yani 1650 yılında Rembrandt'ın bilgisi dışında eklenmiştir.


Rembrandt’ın ustalığı, ışık ile gölge arasındaki dramatik karşıtlığı ustalıkla kullanmasıyla doruğa ulaşır. Koyu bir arka planın üzerindeki parlak figürler birer masal kahramanı gibi öne çıkar; bizler önce onları seçer, sonra kademe kademe detaylarla buluşuruz. Bu sayede mimari öğeler—örneğin kolonlar—neredeyse görünmez olur; ama onların sessiz varlığı sahnenin derinliğini ve atmosferini zenginleştirir.


Özellikle etkileyici olan ise sanırım Rembrandt’ın askeri birlik portrelerini yeniden yorumlayış biçimi. Askerlerin kendine has katı ve durgun duruşları yerine, akış halinde olan bir sahneyi canlandırmayı seçmesi. Bizler "harekete geçiş anı"nı izlemekteyiz. Yüzbaşı komutunu verir ve ön plandaki figürlerin bu komutu alarak harekete geçtiğini izleyici tabloya bakar bakmaz hisseder. Buna karşılık arka plandaki askerler henüz komutu tam olarak alamadıklarından mıdır bilinmez ama hâlâ harekete tam adapte olmamış gibidir—bu donukluk ve hareket ikilisinin yarattığı çelişki seyirciyi ister istemez büyüler.


Eserin adı da tıpkı görünüşü gibi bir muamma içerir. Gerçek ad uzundur, ama zaman içinde “Franz Banning Cocq ve Milis Birliği” gibi kısaltmalarla anılmaya, nihayetinde yukarıda da bahsettiğim gibi karanlık sahne algısına dayanarak “Gece Devriyesi”ne evrilmiştir. Bu değişim, hem eserin zaman içindeki hasarı hem de katmanlı restorasyon süreçlerinin “sanki önüne siyah bir tül inmiş gibi” görünmesine neden olan görsel etkisiyle doğrudan bağlantılıdır.


Ve ilginçtir ki, “devriye” sözcüğü geçse de bu sahne bir güvenlik turu değildir. İçerisinde 28 figür barındıran bu birlik, Hollanda’nın Altın Çağı’nın huzur ikliminde, sosyal ya da sportif bir buluşmayı temsil eder. Nitekim Yüzbaşı ve Teğmen’in sakin tavırları, bir askeri atmosferden ziyade, güven ve huzurun yansımalarıdır.


Tablonun boyutları da dikkat çekicidir: 363 cm × 437 cm. 1715’te, Rembrandt’tan tam 46 yıl sonra, bu devasa tuval bir askeri mahkeme salonuna asılmak istenmiş; ancak duvara sığmadığı için üç tarafından yaklaşık 30’ar cm kesilerek küçültülmüş ve bazı figürler kaybolmuştur. 1885’te Rijksmuseum çatısı altına giren eser, ne yazık ki talihsizliklerden kurtulamamış; 1975’te bir öğretmenin “Yüzbaşı şeytana benziyor, onu yok etmek lazım” diyerek yaptığı bıçaklı saldırı, sekiz aylık restorasyonla onarılmış; ardından bir uyuşturucu bağımlısı tarafından gerçekleştirilen asitli saldırıya rağmen esere fiziksel bir zarar gelmemiştir. Ve tablo geçtiğimiz yıl tekrar restorasyona alındı, bunun nedeni ise rutin bir işlem olması.


ree

Toparlayacak Olursak

Işık ve Gölgenin Kutsal Dansı: Rembrandt, Barok döneminin ışık–gölge ustalarındandır. Tuvalde koyu bir zemin üzerine yerleştirilmiş parlak figürlerle izleyiciye bir görsel pusula sunar: ilk bakışta yüzbaşı, teğmen ve kız figürü belirir. Bu teknikle, uzaktaki figürler karanlığa gömülürken ön plandakiler dramatik bir şekilde öne çıkar.


Renk Simgeselliği ve Psikolojik Etki: Rembrandt sıcak ve parlak tonlarla öne çıkan figürleri ön plana çıkarır: Yüzbaşı’nın kırmızı kuşağı liderliği ve enerjiyi, teğmenin sarı giysisi güven ve sıcaklığı temsil eder. Arka plan ise derin mavilerle gölgelenir; figürlerin gözümüzde “yukarı çıkarak”, sahnenin dramatik dokusunda bir ritim yaratmasını sağlar.


Pigmentlerin Büyüsü: Araştırmalar, Rembrandt’ın paletinde arsenikli pigmentler (örneğin asit sarısı), kurşun beyaz, vermilion gibi zengin, yoğun renklerin kullanıldığını gösterir. Bu bileşim, tuvallerde hem kalıcılık hem de göze çarpan sıcaklık yaratır; altın sarı ve kırmızılar figürlerin ruhunu aydınlatırken, gölgelerdeki deri tonları ve kahveler gerçekçi dokular sunar.


Sembollerin Derinliği

Kız ve Askeri Maskot: Kız figürünün belindeki ölü tavuk ve eteğindeki içki boynuzu (drinking horn), Kloveniers (arkebüzcüler) birliğinin simgesel motifleridir. Burada hem birlik kimliği hem de daha ritüel, neredeyse allegorik bir anlatı duygusu yatar.


Tarih ve Gelenek İmajları: Altta yamalı Morion miğferler, eski tarz 16. yüzyıl kıyafetleri; serjant Engelen’in giydiği mızrak, fantastik bir görsel zaman katmanı oluşturur. Rembrandt hem gerçeklik hem tarihsel simgeyi tek bir sahnede harmanlamıştır.


Birliğin Kimlik Kartları: Arka plandaki kalkan üzerindeki isimler (1650’ye sonradan yazılan kısım) figürlere ait kimlik kartları gibi işlev görür. Bu bakımdan, tuval sahnesi hem tarihçi hem sanatsever için bir “bireysel hafıza” alanıdır.


Tüm bu tarihsel ve teknik ayrıntıların ötesinde, Gece Devriyesi’ne dair beni en çok etkileyen şey, izleyicide bıraktığı tarifsiz hayranlık duygusu. İnsanların bu tablo karşısında büyülenmesinin sebebi, yalnızca Rembrandt’ın ustalıklı fırça darbeleri değil; ışıkla gölgeyi bir sahne yönetmeni gibi kullanarak figürlere neredeyse tiyatral bir canlılık vermesidir.


Bir anı dondurmuş gibi görünür ama aslında tablo, sürekli hareket eder. Yüzbaşının ileri uzanan eli, teğmenin sarı giysisiyle parlayan varlığı, kızın belindeki ölü tavuk, kalabalığın içinde çalan davul… Bunların hepsi, izleyiciyi bir hikâyenin ortasına bırakır. Biz sadece bir resme bakmıyoruz; adeta sesleri duyuyor, kalabalığın kıpırtısını hissediyor, birliğin ağır adımlarını kulaklarımızda canlandırıyoruz.


Rembrandt’ın büyüsü işte burada saklıdır: yüzlerdeki farklı ifadeleri öyle bir yakalar ki, izleyici her figürle ayrı ayrı empati kurar. Birinin yorgunluğu, diğerinin coşkusu, bir başkasının şaşkınlığı… Her ruh hâli insan doğasının farklı bir penceresidir. Belki de Rembrandt’ın eserleri karşısında nutkumuzun tutulmasının nedeni budur: yalnızca askerleri, tüfekleri ya da bir töreni değil, bizzat insanın karmaşasını görürüz.


Gece Devriyesi’nin büyüsü, bize insanı gösterirken aynı zamanda zamanın kendisini de gösteriyor olmasıdır. Ön plandaki hareketlilikle arka plandaki durgunluğun yarattığı o çelişki, hayatın da bir yansımasıdır: kimileri adım atar, kimileri bekler. Bu gerilim izleyiciyi sarar ve tabloyu yalnızca bir resim olmaktan çıkarır, bizi içine çeken bir sahneye dönüştürür.



Yorumlar


DÖNÜŞÜMLER

KÜLTÜR SANAT AĞIRLIKLI KİŞİSEL BLOG

  • Facebook
  • Twitte
  • Pinteres
  • Instagram

Teşekkürler!

© 2022 by Dönüşümler

bottom of page