Europa'nın Kaçırılışı
- Esra Duygu

- 21 Nis 2023
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 16 Ağu
Bugün sizlerle birlikte ünlü Hollandalı ressam Rembrandt'ın "Europa'nın Kaçırılışı" adlı eserini inceleyeceğiz.

Ressam: Rembrandt van Rijn
Eserin Bitiş Tarihi: 1632
Eserin Bulunduğu Yer: J. Paul Getty Müzesi, Kaliforniya
(Müze koleksiyonuna buradan ulaşabilirsiniz)
Eserin Gerçek Boyutu: 64.6 x 78.7 cm
Stil: Yüksek Barok
Tür: Mitolojik Resim
Teknik: Yağlıboya
Materyal: Tuval
"... Sidonia derler,
Oraya gitmelisin, bak dağın eteğinde otlayan
Bir alımlı sürü görürsün, git kıyıya doğru sür
Onu. Böyle deyince birden gördü yaylımda öküzlerin
Jupiter'in gösterdiği kıyıya doğru yöneldiğini.
Yüce kralın kızı oynardı orada, Tyre'li kızlarla,
Arkadaşlarıyla. Bulmak güçtür her yerde sevgiyle
Bağdaşan görkemi. Bırakmış bir taş döndürüp evreni
Sarsan tanrılar atası, önderi üçüzlü şimşeklerle
Donanmış ağır değneğini, atmış elinden,
Girmiş bir öküz kılığına, karışmış sürülere
Başlamış böğürmeye, güzel gövdesiyle otlar arasında
Dolaşmaya. Apaktı güney yellerinin eritemediği,
Yolcuların ayaklarıyla ezmediği karlar gibi.
Kabardı boynu kasları gelişti, sarkan boğutları
Kıvrımlı, boynuzlar ufak, iyi bir elden çıkmış
Gibi ışıl ışıl, elmastan parlak.
Ne gözlerinde, ne alnında korkulur bir iz,
Bir durum. Bir tatlılık gelmiş yüzüne. Şaşmış
Güzelliğine, uysallığına Agnorus'un kızı, bir
Anlam veremedi dövüşgen olmayışına, yumuşaklığına.
Vurdumduymazdı, yine de çekindi dokunamadı ona:
Sonra çiçekler verdi kar gibi ağzına. Ürperdi
Sevinçten duygulandı. Bir yandan mutluluk beklerdi,
Bir yandan da kızın ellerini öperdi. Güç tuttu kendini,
Sevincini. Oynar, sıçrardı yeşil otların üstünde. Sürerdi
Koyu sarı otlara kar gibi böğürlerini, böyle giderirdi
Korkuyu kızın yüreğinden, elleriyle okşasın isterdi.
Sokulurdu kıza, uzatıp boynuzlarını çiçek taksın diye.
Sonunda kim olduğunu bilmeden oturmuş boğanın sırtına
Kız. Yavaş yavaş uzaklaşmış kıyıdan tanrı, karalardan,
Islatmış ayaklarını ilk gördüğü sularda. Açılmış,
Götürmüş avını engin deniz sularından öteye. Anlamış
Kaçırıldığını bakınca geriye, karalar, titremiş.
Sağ eliyle tutmuş bir boynuzunu, sol elini koymuş
Sağrısının üstüne. Oynardı esen yellerle
Olabildiğince giyeklerinin kıvrımları..."
Ovidius, Dönüşümler adlı kitabında işte böyle başlıyor Tireli prenses Europa'nın hikâyesini anlatmaya. Jupiter (Zeus), güzeller güzeli bu kızı görüp beğenir ve ona ulaşmak için beyaz bir boğa kılığına girer. Europa'nın birlikte vakit geçirdiği arkadaşları sahilde çiçek toplayıp oynarken o, kıza daha da yaklaşır ve gönlünü çalar. Kızı sırtına alınca Girit Adası'na kaçırır. Jupiter burada eski halini alır ve kıza kendini tanıtır. Düzen tanrıçaları Horalar onların birleşmesini kutlamak için şarkılar eşliğinde mekanı hazırlarlar. Europa'nın bu birleşmeden sonra üç çocuğu olur. Minos (daha sonraları Girit kralı olacaktır), Rhadamanthus ve Sarpedon. Ölümlerinden sonra ise bu üç oğul, Yeraltı Dünyası'nın yargıçları olarak görev yapacaklar. Europa, Jupiter'in diğer aşıklarına olduğu gibi Juno (Hera) tarafından cezalandırılmaz ve efsane üçüncü kitapta da bu şekilde devam eder.
Dönüşümler'i okurken neredeyse her sayfanın resim sanatında bir karşılığını bulmak mümkün. Mitolojik hikayeler yıllar boyunca bu usta sanatçıları da etkilemiş görünüyor. Europa'nın hikayesini okurken de bununla ilgili resmedilen tabloları araştırmaya başladım ve birçok eser buldum. Beni en çok etkileyen iki ressam arasında kaldım:
Titian'ın resmindeki çırpınış daha sert. Kız korku içinde, yardım için çığlıklar atıyor, bir yandan boğanın boynuzu tutup bir yandan da kaçmak için debeleniyor. Ve buradaki hareket izleyicinin yüzüne adeta tokat gibi çarpıyor. Ama burada, Rembrandt'ın boyadığı resimde her şey tam olarak şiirde anlatılan gibi. Europa daha sakin, başına geleceklerden korkuyor. Bir an için geri dönüp bakıyor ama durumu engellemek için hiçbir şey yapamayacağını anlıyor. Ve büyük bir cesaretle (hatta belki de güçle) geleceğini kucaklamaya karar veriyor. Bence konu aynı olmasına rağmen iki resim arasındaki farkın bu kadar derin olması, resimlerin yapıldığı dönemlerde kadınların toplumda nasıl göründüğüyle alakalı. Bu yüzden incelemek için Rembrandt'ın resmini seçtim.
Ressamımız henüz genç bir öğrenciyken ressam Pieter Lastman'ın atölyesinde çalışıyordu. Ve resme başladığı ilk yıllarda manzara eskizlerinden sonra mitolojik hikâyeler üzerine yoğunlaşarak öğretmeninden ilham almaya başladı. Hayatının erken dönemlerinde klasik dünyaya ilgi duymaya başlayan Rembrandt, bu süre zarfında popüler olan Yüksek Barok stilini denemeye başladı. Erken dönem işlerinde bile ışık ve gölgeyi ustaca kullanan chiaroscuro ustası ressasımımız sayesinde gözlerimiz tabloya bakar bakmaz belli bir ışıkla aydınlatılmış olan yerleri görüyor. Önce boğanın üzerindeki Europa'yı ve sahilde feryat eden iki kadın figürünü fark ediyoruz. Europa'nın kırmızı elbisesi, sahildeki ağaçlar ve diğer yeşil-siyah renkleriyle boyanmış otlarla arasında ince bir uyum oluşturuyor. Ben Rembrandt'ın resimlerinde kullandığı renk paletine bayılıyorum. Bu tablo da dahil olmak üzere genellikle resimlerinde sınırlı sayıda pigment görüyoruz. Kurşun beyazı, kemik siyahı, hardal, koyu sarı, doğal kızıl-kahverengi toprak tonları, yeşiller. Bu renkler adeta onun imzası. Benim de sevdiğim renklerden oluşan Rembrandt'ın tam renk paletine buradan ulaşabilirsiniz.
Ressamımız resmini bitirmeye yaklaşmışken birkaç küçük detay da eklemeyi ihmal etmemiş. Kadınların elbiselerinin işlemeleri, kolyeler, başlarına taktıkları süsler, bellerindeki keseler, bilezikler, at arabasının tekerlerindeki altın detaylar. Tüm bunlar resme ayrı bir hava katıyor. Ve Rembrandt için önemli bir renk, hardal sarısı tonları. Rembrandt bu rengi tablolarına sonradan eklemeye başlıyor. Ve kasvetli kırmızılar, siyaha yakın yeşiller içinde bu parlak renkler insana umut veriyor doğrusu. Benim en beğendiğim detay boğanın, Europa'nın elbisesinin ve mavi elbiseli nedimenin sudaki yansıması. Görebiliyor musunuz? Ve bir an için mekanı düşünün. Figürlerin resmedildiği ağaçlarla kaplı bu pastoral sahil bize nasıl da baş döndürücü geliyor. Burada natüralizmin etkisinin ağır bastığını söyleyebiliriz.
Resimdeki hareket duygusu Titian'ınkinde olduğu kadar yoğun olmasa da derinden hissediliyor. Rembrandt bu etkiyi arttırmak için yalnızca dalgaların detaylarına değil, boğanın tırnaklarının suya değdiği yerde oluşan su sıçramaları üzerinde de detaylı çalışmış. Aynı teknikle ağaçları da boyadığı fark ediliyor. Bunlar çok küçük detaylar ama verdiği gerçekçi histen dolayı bu durum benim çok hoşuma gitti. Aynı zamanda boğanın kuyruğunun havada olması bu kaçırma olayından memnun olduğunu ve bunun Jupiter açısından başarılı ilerlediğini gösteriyor. Europa, dönüp arkasına baktığında geride Tyre'li nedimelerini görüyor. (Tyre kızların yaşadığı yer) Mavi giysili kadın, topladığı çiçekleri kucağına düşürüp ellerini feryat içinde havaya kaldırıp haykırıyor. Diğer kadın ise Europa'nın kaderine çoktan boyun eğmiş, onun için dua ediyor. Daha geri planda ise kızları sahile getiren dört atlı arabayı ve sürücülerini görüyoruz. Rembrandt sahiden de hikâye'nin en can alıcı noktasını betimlemeyi tercih etmiş, Europa'nın kaçırıldığını anladığı ve son kez dönüp arkasına baktığı an. Resmin sönük kalmış geri planında deniz ticaretinin yoğun olduğu bir yerleşim yeri görüyoruz. Burada da tıpkı İsa'yı konu alan resimlerin geri planında olduğu gibi ressamımız Fenikelilerin yaşadığı yeri görme şansına sahip olmadığı için daha önce bildiği bir yeri boyamayı tercih ediyor. Bu yer kimi sanat eleştirmenlerine göre Felemenklerin küçük bir şehri, kimilerine göre ise ressamın daha önce ziyaret etme şansı bulduğu Amsterdam'dan bir yer. Gerçekte neresi olursa olsun, burada temsil ettiği yer aslında bu Akdenizli kavmin inşa ettiği Tyre şehri. Rembrandt'ın resminin bu denli başarılı olmasının sebebini şu şekilde kısaca açıklayabiliriz. Öncelikle klasik edebiyat bilgisi ile alegorik bir resmi birleştiriyor. Çağdaş bir düşünce vermek için eski bir efsaneyi kullanıyor. Bunu da Yüksek Barok stiliyle yansıtıyor. Bu stili kullanarak bu sahneyi betimlemesi ve kendi içinde tezatlar oluşturarak yeni bir dinamik kurması onun tablosunu daha ilgi çekici yapıyor.
Küçük Bir Not (En Çok Kendime) Her şeye rağmen bu hikâyede hoşuma gitmeyen durumlar da var. Tablo ile ilgili olmadığı için ayrı bir bölüm olarak yazmak istedim. Baştan çıkarma, zekâ ve saygı içermelidir. Agresif bir memeli gibi görünmekten ve sevdiğiniz kişileri sizinle aynı duyguları hissetmesi için başka diyarlara sürüklemekten kaçının. Birini ya da bir şeyi elde etmek için şekil değiştirmenize gerek yok. Gelişin fakat asla olmadığınız biri gibi davranmayın. Kaynaklar ve Öneriler 1. Şiir: Ovidius, Dönüşümler, 2. Kitap sf. 68-69 2. Vikipedi: Europa



Yorumlar