Sis Denizinin Üzerindeki Gezgin
- Esra Duygu

- 19 Oca 2022
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 7 Eki
Caspar David Friedrich'in Romantizm akıma verdiği en değerli eserlerden biri olan Sis Denizinin Üzerindeki Gezgin'i bugün birlikte inceleyelim.
"Bulutların üzerinde atıyordum adımlarımı Yeri, göğü kaplayan. Çocukluktan beri bunu istemiyor muydum yoksa? Bütün bulutlar ayaklarımın altında." Osman Başyurt *

Ressam: Caspar David Friedrich
Eserin Bitiş Tarihi: 1818
Eserin Bulunduğu Yer: Kunsthalle Hamburg
Eserin Boyutu: 74.8 cm x 94.8 cm
Dönem: 19. Yüzyıl
Tür: Alegorik Resim
Stil: Romantizm
Teknik: Yağlıboya
Materyal: Tuval
Rüdiger Safranski'nin Romantik: Bir Alman Sorunsalı kitabını okumaya başladığımdan beri fırsatını buldukça resimde ve şiirde romantizmi inceliyorum. Hemen hemen her gün bir resim görüp şiir okumaya çalışıyorum. Yazının başında da yer verdiğim şiir sevgili Osman'a ait. Durum böyle olunca Romantizm denildiği zaman ilk akla gelen eserlerden biri hakkında da bir şeyler yazmam gerektiğini düşündüm. Türkçede farklı birkaç isimle anılan (Bulutların Üzerinde Yolculuk, Sis Denizinde Amaçsızca Dolaşan Adam/Gezgin) ve Alman ressam Caspar David Friedrich tarafından 1818'de çizilen Sis Denizinin Üzerindeki Gezgin incelemesi ile karşınızdayım. Yazının ilk taslağını 2016 yılında hazırlamıştım, bugün tekrar gözden geçirip zenginleştirerek sizlere sunuyorum. Umarım keyifli bir okuma olur.
Tablo hakkında genel bilgiler vermeden önce Romantizm akımından ve resimdeki öneminden bahsetmek isterim. Daha detaylı bilgiyi ilerleyen zamanlarda vereceğim için şu anda sadece anlamamıza yardımcı olması açısından kısaca değinmek istiyorum. 18. yüzyıl sona ererken sanayileşme ve sanayileşen toplumun getirdiği dini hayatı bile değiştirme kudreti, bireysel hak ve özgürlük arayışındaki bireyleri (tabii ki en çok da aykırı sanatçıları) bir çeşit arayışa yöneltti. Sanatçılar, duygu ve hayal gücünün de dünyayı anlama ve algılama açısından akıl ve düzenle eşit hatta ondan üstün bile olabileceğini savundular. Çünkü ancak bu sayede mantığın belli başlı kalıplarından sıyrılarak kendilerini özgürce ifade edebileceklerine inanıyorlardı. Bu yüzden sanatlarını sınırlayan her türlü kural ve formdan sıyrılmaya çalıştılar. Ürettikleri eserlerde duygular ve hayal gücü en az akıl kadar önemli ve etkili olmaya başladı. Bu yüzden bu dönem işlerinde burada gördüğümüz tablodaki gibi; günlük yaşamı anlatan, düşsel kompozisyonların kullanıldığı, doğanın güçlü etkisini ve aşk, yalnızlık gibi duyguları içeren konuları sıkça görürüz. Kısaca, Neoklasik sanatçılar ayrıntılara dikkat ederek tarihi doğru bir şekilde açıklamaya odaklanırken, Romantik sanatçıların amacı hiç bu olmadı. İnsanın doğadaki rolü, doğada bulunan ilahiyat ve duygu temalarını işlediler.
1774 doğumlu ressamımız, ölüm kavramıyla çok küçük yaşta tanışmıştır. Yedi yaşında annesini, sekiz yaşında kardeşi Elizabeth'i, on yedi yaşında ise diğer kardeşi Maria'yı dönemin hummalı hastalığı tifüsten kaybetmiştir. Ancak onu asıl etkileyen olay, ölüme en yakın olduğu andır. On üç yaşındayken abisi Johann Christoffer ile göle oynamaya gittikleri zaman, buz onlar üzerindeyken kırılır ve Caspar suya düşer. Yardımına koşan abisi onu kurtarır fakat bu kez kendisi suyun içine düşüp boğulur ve kardeşinin gözleri önünde yaşama veda eder. Kimi kaynaklara göre Friedrich'in melankolik bir sanatçı olmasının nedeni tüm bu kayıpları küçük yaşta yaşamak zorunda olması. Evlendiği sene tamamladığı bu tablo da bazı eleştirmenlere göre canlanan duygularını bastırmaya çalışırken verdiği kişisel mücadelenin (çocukluk travmalarının) bir tür dışavurumu.
Tabloda, sağ elinde baston olan yeşil palto ve pantolon takımlı bir adamı izleyicisine sırtını dönmüş bir şekilde kayalıkların üzerinden manzarayı izlerken görüyoruz. Belki de gelecek hakkında düşünüyordur, kim bilir? Esen kuvvetli rüzgar saçlarını dalgalandırıyor. Bulutların arasından belli belirsiz çıkan kayalıklar, ağaçlık alan, ilerideki sıra dağlar... Bir süre daha bakınca, yer ile göğü bir bütünmüş gibi algılamamıza neden olan o muhteşem sis bulutu... Figür sırtını izleyiciye dönmüş olmasına rağmen manzarayı kapatmıyor. Göz ucuyla bakınca onun tablonun başrolü olduğunu düşünebilirsiniz. İlk kez baktığım zaman ben de öyle düşünmüştüm. Fakat figürün buradaki rolü, bize yol göstermek gibi. İzleyicisinin adeta manzaraya kendi gözleriyle değil de onun gözleriyle bakmasını istiyormuş gibi. Bu da izleyici (biz) ile figür arasında bir bağ kuruyor. Figürün gördüğü manzara hakkında kişisel deneyimlerini sanki bize aktarmasına neden oluyor.
Resim sanatında sırtını izleyicisine dönmüş bir şekilde resmedilen figürlerin ilk örneklerine yanlış hatırlamıyorsam eğer 14. yy'da rastlıyoruz. Giotto, Vermeer ve Raphael'in tablolarında yer yer böyle resmedilmiş figürleri görebilirsiniz. 1800'lü yılların başlarında Caspar David Friedrich ve Alman çağdaşları bu yöntemi geliştirerek tablolarında sıkça yer verdiler ve figürleri sırtı dönük bir şekilde resmetmeye Rückenfigür adını verdiler. Bunun tabii ki belli başlı birkaç avantajı var. Burada amaç; hem izleyicide arzu uyandırarak onu manzaraya, sahneye davet etmek (çünkü burada asıl gösterilmek istenen, sizi büyülemesi istenilen şey manzaradır), hem de sahne ile izleyici arasındaki sınırı işaret ederek ikisi arasında hafif bir gerilim yaratmaktır. Sis Denizinin Üzerindeki Gezgin'de bu ikisinin arasındaki paradoksa yoğun bir şekilde şahit olabiliyoruz. (İzleyiciye sırtını dönüyor olması 14. yy resimlerinin bazılarında olduğu gibi, aslında izleyiciyi dışlamak için değil, tamamen onu manzaraya davet etmek amaçlıdır, bu karıştırılmasın)
Bazı analistler, burada gördüğümüz figürü saç rengi benzerliğinden dolayı ressamın kendisine benzetirler. Detaylar yıllar içinde ortaya çıktıkça bu kesimin analizi çürümeye başladı. Çünkü figürümüz Caspar David Friedrich'in kendi otoportresi ile çizdiği Mountain Landscape with Rainbow'daki görünüşünden epey farklı. Bazıları ise bu figürün Sakson piyadesinden yüksek rütbeli bir orman subayı olan Albay Friedrich Gotthard von Brincken'in ta kendisi olduğunu söyler. Bunun nedenini ise, üzerindeki yeşil takıma bağlarlar. Bu takım, Prusya Kralı III Friedrich Wilhelm tarafından Napolyon'a karşı savaşacak yüksek rütbeli askerlere dağıtılan yeşil üniforma. Albay da aynı yeşil üniformayı giyip savaşa katılanlardandı ve 1813-14 yıllarında savaşta olduğu sırada hayatını kaybetti. O halde buna dayanarak şu yorumları yapabiliriz: Bu resim, yakın zamanda ölen birinin anıtı ve onun savaştaki askeri başarısına adanmış bir armağandır.
Friedrich, çoğu ressam gibi tabloyu yatay olarak boyamak yerine dikey olarak boyamaya başlar ve bu da figürün nerede nasıl oluşacağında büyük rol oynar. Resimde kullanılan boyalara baktığımız zaman özellikle gökyüzünün mavisi ve beyaz-pembe renkleri, bize ressamın diğer resimlerine oranla daha parlak bir renk paleti kullandığını gösteriyor. Işığın gelişi ise sanki kayalıkların altından. Bu da tamamen sis görüntüsüne vurgulamak için yapılmış bir teknik. Bazı yerler silüet olarak kalırken bazı kısımlar epey belirgin.
Burada gezginin, tüm sisleri, zorlukları ardında bırakarak dağın zirvesine ulaştığını ve burada bir eliyle bastona dayanarak diğer elini cebine atıp sonunda rahatlamış olduğunu görüyoruz. Bu bize, gezginin, hayatının nihai amacına ulaştığını sembolize eder. Sislerin arasında belli belirsiz görünen dağların zirveleri ise Tanrı'nın sembolleridir. Vücudunun hafifçe sola dönük olması, arka planda büyük, konik olan tepeye yani Friedrich'in Mountain Landscape with Rainbow'da da resmettiği Rosenberg'e baktığını gösterir. Biz bunu adamın eğimli duran omuzlarından tahmin edebiliyoruz. Ve dikkat ettiyseniz eğer resimdeki neredeyse bütün kaya oluşumları ile figürün ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Omuzlarının olduğu yerde Rosenberg, başının olduğu yerde sağdaki garip çıkıntılı kayalık, ceketinin etek ucunun olduğu yerde kumtaşı kayaları dizisi... Bu yüzden figür, bir şekilde manzaraya bağlıdır ve o olmadan manzara da tek başına düşünülemez. Acaba Friedrich, bu şekilde resmederek sonsuz yaşamın ve Tanrı'nın suretinde yaratıldığımız gerçeğini mi temsil etmeye çalışıyor? Tabii ki bu resimde denenmesi bile son derece cüretkâr bir şey ve kompozisyonun zorluğunu, özellikle dağ sıralarının ve tek tek zirvelerin cesurca şekillendirilmiş olmasını da açıklayabilir.
Son Birkaç Söz
Eserlerin çoğu gibi, Sis Denizinin Üzerindeki Gezgin de yapıldığı dönemde takdir edilmedi. Ressamın ölümünden sonra bile yeterli ilgiyi görmedi. Bunun nedeni aslında diğer birçok sanatçıyla aynı, Friedrich'in kendi zamanında çoğunlukla yanlış anlaşılması. Bir sanatçı olarak, tabii ki halkın ve zamanının eleştirmenlerinin kendisini doğru anlaması için mücadele etti ancak hiçbir zaman diğerlerinin onaylaması için değil, kendi sanatsal inançlarına göre resim yapmaya devam etti. Doğaya yoğun ve duygusal odaklanması sayesinde Friedrich, bugün bildiğimiz manzara resimlerinin tarzını değiştirdi ve Romantik Hareket gelişme aşamasındayken, kişisel idealleri yeni sanat formuyla mükemmel bir uyum içindeyken bu hareketin şekillenmesinde büyük rol oynadı. Pek çok eleştirmen, Friedrich'in manzara çalışmalarıyla İsa Mesih ve Tanrı'ya yaptığı alegorik göndermeleri hala anlayamasa da, bugün çalışmalarına genel olarak büyük saygı ve sevgi duyulmaktadır.
Notlar ve Önerilen Yazılar
Yazıya Giriş Yaparken Kullanılan Şiir: Osman Başyurt, Bulutların Üzerinde Yolculuk / Karanfil Fanzin (Sayı 18)
Tavsiye Edilen Okuma Dosyası: Evren Gül, Caspar David Friedrich'in Romantizmi / Düşünüyorum Dergisi (Sayı 69)
Göz Atabilirsiniz: Ressam çalışmaya atölyesinde başlayıp atölyesinde tamamlıyor ancak sık sık bugün Çekya bölgesinde bulunan Elbsandsteingebirge dağlarına giderek eskiz örnekleri alıyor. Bazılarına buradan ulaşabilirsiniz.
İlham Kaynakları: Tablonun; aynı yıl yayınlanan yine romantiklerden Mary Shelley'nin Frankenstein adlı eserinden esinlenildiği de söylenir. Ve aynı zamanda Samuel Beckett'in Godot'yu Beklerken, Edvard Munch'ın The Lonely Ones ve Franz Schubert'in Der Wanderer eserlerine de esin kaynağı olduğu biliniyor. Her birini şiddetle tavsiye ederim.



Yorumlar